Türk Soykırımı-1

33
  • Ermenilerin ihanet süreci, papazların kışkırtması ve Batı’nın desteğiyle başladı. Avrupa’nın hamiliğine güvenen Ermeni çeteler, Anadolu’nun dört bir yanında terör estirdi. “Kan dökmekten korkmayın Avrupa sizi himaye eder! ( batının bu vaadi, örgütlenen Ermeni komitaları azdırdı.)
  • “Ermeniler bazı kişi ve çevrelerin kabul ettikleri ve etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dokümanlar bulunmaktadır.” İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 11 Mart 1920
  • “Ermenilerin Türklere karşı nefretleri eskiden beri bilinmektedir. Ermeniler daima kendilerinin mazlum ve ezilen bir millet olduklarını iddia etmişlerdir. Her zaman kendilerinin hiç suçları yokken sürgün edilmiş, dinleri ve kültürlerinden dolayı ağır işkencelere maruz kalmış bir millet olarak sunmayı başarmışlardır. Ermenileri oldukça yeteneksiz, asalak, açgözlü, ancak başka bir milletin sırtından geçinebilen bir millet saymak mümkündür.”  1918 yılında Erzurum’daki Rus Kuvvetleri Komutanı Albay Tverdohlebof

Yüzyıllar boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’da bir yerden başka bir yere sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Anadolu’yu yurt edinen Türklerin adil, hoşgörülü, yardımsever birleştirici töre ve inancından eksiksiz yararlanmışlardır. Bu anlayış kuşaktan kuşağa kesintisiz sürmüştür. Öyle ki Anadolu’da huzur, refah ve barış içerisinde kendi dilini, dinini ve geleneklerini sürdürerek özgürce yaşamışlar ve Türk milletinin hamiliğinde geçen süreler Ermeniler için “altın çağ olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin, tebaasına sağladığı imkânlardan müslüman olmayan azınlıklar içinde en çok faydalananlar; Ermeniler olmuştur. Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf tutulmuşlar, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Gösterdikleri devlete bağlılık, milletle kaynaşma ve anlaşmalarından ötürü “sadık teba” olarak kabul edilmiş ve adlandırılmışlardır.

Ermenilerin, Türk milleti tarafından bu şekilde kabul görmeleri onlara tarihte benzeri görülmemiş ayrıcalıkların verilmesinin başlıca nedenidir. İstanbul Ermeni Patrikliği’nin kuruluşu buna örnek olarak gösterebileceğimiz bir olaydır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u feth ettikten sekiz yıl sonra, 1461’de çıkardığı bir fermanla Batı Anadolu’daki Ermeni piskoposluğunu, İstanbul Patrikliği’ne dönüştürmüştür. Ermenilere tanınan bu ayrıcalık,  Türk milletinin gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup hükümdarın, başka bir dinin üyeleri için ruhani makam tesis etmesi, ne Fatih’ten önce, ne de sonra görülmemiştir.Ermeni Patriği II. Mesrob’un sözleri bu olayın önemini doğrulmaktadır “Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemi açısından, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.”

Zamanla ayinlerini bile Türkçe yapmaya başlayan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar ve hatta Osmanlı Devleti’nin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler yazanlar bile olmuştur. Fakat Osmanlı Devleti zayıflamaya başlar başlamaz, bazı devletlerin vaatlerine kanan Ermeniler, ihanet etmekte hiç zaman yitirmemiş ve on binlerce Türk’ün ölümüyle sonuçlanan isyan ve katliamlara başlamışlardır. Ermenileri Osmanlı Devleti’nin karşısında saf tutmaya sevk eden süreç, Batı’nın kışkırtması ve desteğiyle başlamıştır. Ermeniler papazlar aracılığıyla Anadolu’da “Kara Haç”, “Armenakan” ve “Vatan Koruyucuları”, Cenevre’de; “Hınçak”, Tiflis’te; “Taşnak” komitaları kurmuşlardır. Bu komitalara hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Büyük Ermenistan hayali gösterilmiştir. Bu amaçla, Ermeniler, Erzurum isyanı, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası’nın işgali olaylarını gerçekleştirmişler ve nihayet bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya girişmekten geri durmamışlardır. Hem de birilerine uşaklık etme pahasına.

Ermeni vahşetine karşı, canını, ırzını ve yurdunu koruma ve kurtarma mücadelesine girişen Türk milleti savunmaya geçtiğinde ise, yaşananlar sanki Türk milletinin kabahatiymiş gibi bir palavrası olan Ermeni Soykırımı yalanına dönüştürülmüştür. Ve ne acıdır ki bu goygoyculuk halen, utanmadan, sıkılmadan ve ısrarla sürdürülmektedir.

Eğer gerçekten bir soykırım yapılmışsa ki, Başbakanlık arşivlerinde bulunan belgeler olayların hakikatini dünya kamuoyuna sunmaktadır. İddia edilen soykırım Ermeniler tarafından Türk milletine yapılmıştır! Ve yapılan vahşetin adı da Türk Soykırımıdır!

1910-1922 yılları arası Anadolu`da 523 bin 955 Türk`ün Ermeni çeteleri tarafından katledildiğini Başbakanlık Arşivlerinde yer alan belgeler hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde apaçık ortaya koymaktadır.

Gözü dönmüş Ermeni çetelerinin yaptığı korkunç katliamları bu belgeler ışığında tarih, yer ve isim olarak kamuoyunun bilgisine sunmanın önemli olduğuna inanıyorum.  Özellikle de içinde bulunduğumuz şu günlerde.

Ermeniler, yıllardır sözde soykırım iddialarıyla dünyayı yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler tam tersi bir durumu gözler önüne sererek, Türkler`in katledildiğini kanıtlamaktadır.

1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı ise şöyledir:
1910 Muş (10 ölü),
21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30.000 ölü),
1915 Van (44 ölü),
1915 Van (150 ölü),
1915 Bitlis (16.000 ölü),
1915 Muş (80 ölü),
1915 Bitlis-Hizan (113 ölü),
1915 Van (5200 ölü),
Şubat 1915 Haskay (200 ölü),
Şubat 1915 Dutak (3 ölü),
Nisan 1915 Bitlis (29 ölü),
Nisan 1915 Muradiye (10.000 ölü),
Nisan 1915 Van (120 ölü),
Mayıs 1915 Van (20.000 ölü),
Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü),
Ağustos 1915 Müküs (126 ölü),
9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü),
9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü),
15 Ocak 1916 Terme (9 ölü),
1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü),
Mayıs 1916 Muş (500 ölü),
8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (1600 ölü),
8 Mayıs 1916 Bitlis (10.000 ölü),
8 Mayıs 1916 Pasinler (2.000 ölü),
8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü),
11 Mayıs 1916 Van (44.233 ölü),
11 Mayıs 1916 Malazgirt (20.000 ölü),
11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (1000 ölü),
22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (15.000 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (8 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (8.000 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (80.000 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (15.000 ölü),
23 Mayıs 1916 Of (5 ölü),
23 Mayıs 1916 Trabzon (2086 ölü),
23 Mayıs 1916 Van (300 ölü),
25 Mayıs 1916 Bayezid (14.000 ölü),
Haziran 1916 Van-Abbasaga (14 ölü),
Haziran 1916 Edremit-Vastan (15.000 ölü),
6 Haziran 1916 Satak-Serir (45 ölü),
6 Haziran 1916 Satak (1150 ölü),
7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü),
14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü),
1919 Sarıkamış (9 ölü),
1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü),
1919 Nahçivan (4.000 ölü),
6 Ocak 1919 Zarusat (86 ölü),
21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü),
22 Ocak 1919 Antep (1 ölü),
25 Ocak 1919 Kars (9 ölü),
26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü),
18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü),
13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü),
3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü),
Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü),
Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü),
Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü),
4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü),
5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü),
7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü),
8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü),
8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü),
9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü),
9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü),
11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü),
19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü),
19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü),
24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü),
Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2502 ölü),
15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü),
15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü),
Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü),
9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü),
14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü),
Kasım 1919 Adana (4 ölü),
11 Kasım 1919 Kahramanmaraş (2 ölü),
6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü),
7 Aralık 1919 Adana (4 ölü),
1920 Göle (600 ölü),
1920 Kars (3945 ölü),
1920 Haramivartan (138 ölü),
1920 Nahçivan (64.408 ölü),
1920 Nahçivan (5307 ölü),
Şubat 1920 Kars civari (561 ölü),
1 Şubat 1920 Zarusat (2150 ölü),
2 Şubat 1920 Suregel (1150 ölü),
10 Şubat 1920 Çildir (100 ölü),
28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü),
9 Mart 1920 Zarusat (400 ölü),
9 Mart 1920 Zarusat (120 ölü),
16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü),
22 Mart 1920 Suregel-Zarusat (2000 ölü),
6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü),
28 Nisan 1920 Kars (2 ölü),
5 Mayıs 1920 Kars (1774 ölü),
22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü),
2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü),
2 Temmuz 1920 Zengebasar (1500 ölü),
27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü),
Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü),
Agustos 1920 Oltu (650 ölü),
Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü),
15 Ekim 1920 Bayburt (1387 ölü),
20 Ekim 1920 Göle (100 ölü),
17 Ekim 1920 Pasinler (9287 ölü),
18 Ekim 1920 Tortum (3700 ölü),
19 Ekim 1920 Erzurum (8439 ölü),
26 Ekim 1920 Kars civarı (10.693),
Ekim 1920 Aşkale (889 ölü),
1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü),
3 Aralık 1920 Göle (508 ölü),
4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü),
4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü),
4 Aralık 1920 Sarıkamış (1975 ölü),
6 Aralık 1920 Göle (194 ölü),
7 Aralık 1920 Kars-Digor (14.620 ölü),
14 Aralık 1920 Sarıkamış (5337 ölü),
29 Kasım 1920 Zarusat (1026 ölü),
Aralık 1920 Erivan (192 ölü),
1921 Nahçivan (12 ölü),
1921 Bayburt (580 ölü),
1921 Arpaçay (148 ölü),
1921 Karakilise (6000 ölü),
1921 Karakilise ( 6000 ölü),
Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü),
21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü),
21 Kasım 1921 Erzurum (1215 ölü),
1918 Hınıs (870 ölü),
1918 Tercan (580 ölü),
Mart 1922 Kahramanmaraş (4 ölü)”.
Sunduğumuz bütün bu bilgi ve vesikalara rağmen, hala poliyannacılık oynayan ve güya hümanizm masalı ile Türk milletini gerçekleri yok saymaya zorlayan güruha söyleyecek sözümüz elbette çoktur. Ancak konu Türkler olunca anlamazlıktan, görmezlikten geleceklerini bildiğimiz için biz artık onları muhatap kabul etmiyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz ki “ Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur!” Ve sorunlarımızı çözmede şimdiye kadar kimseden icazet almadığımız gibi bundan sonrada yabanın görüş ve önerilerini kabul etmeyeceğiz. Bizim olaylara bakış ve çözüm anlayışımızın esin kaynağı büyük Atatürk’ün işaret ettiği gibidir. Yani bütün sorunların çözümü Türk milletinin özündedir! Bu nedenle yazımı ulu önderin söyleviyle bitirmek istiyorum.

Atatürk diyor ki:
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”