Ortada Devlet Ciddiyetiyle Bağdaşmayan, Kamu Vicdanını Sarsan Ağır İddialar Var
Av. Cüneyt Bülent Şeker
Bursa Vatan Medya Grubu – Köşe Yazısı
Türkiye’nin yakın tarihine kara bir leke olarak geçme potansiyeli taşıyan BioNTech aşısı iddiaları, artık kulaktan dolma söylenti olmaktan çıkmış, mahkeme tutanaklarına girmiş vahim beyanlar hâline gelmiştir. Bir vatandaşın açtığı dava dosyasında ortaya çıkan iddialar, eğer tek bir kelimesi dahi doğruysa, bu ülkede sadece sağlık politikalarının değil, kamu yönetiminin tamamının sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Mahkeme huzurunda, Pfizer şirketinin avukatları, Türkiye’ye tek bir doz dahi Corona aşısı satılmadığını iddia etmektedir. Bu ifade sıradan bir açıklama değildir. Bu beyan, milyonlarca yurttaşın koluna “BioNTech” adıyla yapılan aşıların menşei, içeriği ve ruhsat süreciyle ilgili devasa bir soru işareti doğurmuştur.
Soru nettir, basittir ve ertelenemez:
Türkiye’ye BioNTech aşısı gelmediyse, bu millete ne yapıldı?
Daha vahimi şudur:
Mahkemenin, “Bu aşılar BioNTech’ten alınmadıysa, kimden alındı?” sorusuna Sağlık Bakanlığı’nın suskun kalması, iddiaları çürütmek bir yana, kuşkuları derinleştirmiştir. Şeffaflık yerine sessizlik tercih edilmiştir. Devlet ciddiyeti bunu kaldırmaz.
Pfizer avukatlarının dosyaya giren bir diğer iddiası ise akıllara ziyan niteliktedir:
Söz konusu ürünlerin, Afrika’ya gönderildiği öne sürülen ve kullanıma uygun olmayan aşılar olabileceği ihtimali dillendirilmektedir. Altını çiziyorum: Bu bir iddiadır. Ancak bu iddia, derhâl ve tereddütsüz biçimde yalanlanmıyorsa, kamu yönetimi çok ağır bir sorumluluk altındadır.
Buradan açıkça soruyorum:
Bu aşılar, milyonların gözünün önünde yapılırken neden kimse çıkıp net konuşmadı?
Neden dönemin yetkilileri reklam yapar gibi aşı çağrıları yaptı?
Neden memura, işçiye, vatandaşa dolaylı ya da doğrudan baskı uygulandı?
Bir yandan “Biz piyasadaki ilaçlara karışmıyoruz, yetkimiz yok” deniliyor;
Öte yandan, en mahrem alanlara kadar girilerek topuk kanı üzerinden baskı kuruluyor.
Bu nasıl bir çelişkidir?
Yetki yoksa baskı niye var, baskı varsa sorumluluk niye inkâr ediliyor?
İddialardan biri de şudur ki; bu ürünler doğrudan üreticiden değil, başka aracılar üzerinden temin edilip etiket yenilenerek piyasaya sürülmüş olabilir. Eğer bu ihtimal dahi araştırılmıyorsa, burada ihmal değil, kurumsal körlük vardır.
Sonuç olarak mesele artık aşı tartışması olmaktan çıkmıştır.
Bu mesele devlet-vatandaş güveni meselesidir.
Bu mesele hesap verme meselesidir.
Bu millet soruyor ve cevap bekliyor:
Size nasıl güveneceğiz?
Siz kimin adına, kimin hesabına hareket ettiniz?
Sessizlik, bu saatten sonra çözüm değildir.
Cevap verilmedikçe, her iddia büyür; büyüdükçe de kamu vicdanını zehirler.
Devlet susmaz.
Sorumlu olan hesap verir.
Gerisi kabul edilemez.













