Vicdansız Manşet: Acı Üzerinden Siyaset Yapmak İnsanlığa Sığmaz

2

Geçtiğimiz günlerde Manisa’da trajik bir olay yaşandı. Belediye Başkanı, görevini yerine getirirken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Henüz ailesinin acısı tazeyken, toplumun bu kayba duyduğu saygı ortadayken, bir gazetecinin attığı manşet vicdanları yaraladı. Siyasetle insanlık arasında bir seçim yapmak gerekse, insanlığı seçmemiz gereken yerde, bazı kalemlerin bunu yapmadığına tanık olduk.

Hayatını kaybeden kişi bir belediye başkanı olabilir ama her şeyden önce bir insandı. Bir baba, bir evlat, bir eşti. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, ölüm karşısında duyulması gereken tek duygu, saygıdır. Ancak bu gazeteci, attığı başlıkla yalnızca mesleki etiği değil, temel insanlık değerlerini de hiçe saydı. Acı bir kaybı alay konusu haline getirmek, sadece vicdan yoksunluğu değil, toplumu kasıtlı olarak kışkırtma çabasıdır. Bu tavrın ne basın özgürlüğüyle ne ifade hakkıyla ne de haber değeriyle ilgisi vardır.

Gazetecilik bir sorumluluk mesleğidir. Her yazının, her başlığın bir toplumsal etkisi vardır. Hele ki ölüm gibi hassas bir konuda yapılan en küçük saygısızlık, toplumu kutuplaştırır, insanları birbirine düşürür. Bugün bir belediye başkanının ardından atılan bu alaycı manşet, yarın başka bir acının ardından yeni bir bölünmenin kıvılcımı olabilir. Basın mensuplarının kalemi, nefret üretmenin değil, toplumu aydınlatmanın aracı olmalıdır. Ancak burada açıkça görüyoruz ki, kullanılan dil, barıştan değil öfkeden, saygıdan değil kinden besleniyor.

Bir insanın ölümüne alayla yaklaşmak, herhangi bir siyasi tutumla açıklanamaz. Bu, ne basın ilkelerine sığar ne vicdana ne inanca ne de ahlaka. Kim olursa olsun, hayatını kaybeden biri hakkında bu şekilde konuşmak, toplumdaki en temel ortak payda olan insanlık duygusunu çürütür. Farklı görüşlere sahip olabiliriz, farklı ideolojileri savunabiliriz. Ancak ölüm karşısında ortak bir dilimiz olmalı: Sessizlik, saygı ve dua. Bu asgari insanlık duygusunu kaybettiğimizde geriye sadece öfke kalır.

Bu olayda mesele yalnızca bir başlık değildir. Bu, aynı zamanda toplumun gelecekte nasıl bir dil kullanacağına dair bir sınavdır. Susarsak, normalleştiririz. Tepki göstermezsek, onaylamış oluruz. Bugün alay edilen kişi bir başkasıysa, yarın aynı dili başka bir can için duyabiliriz. İnsanlık ortak değerler etrafında yaşar. Bu değerler yok olursa, hepimiz yalnızlaşırız. Ve en tehlikelisi, ölümler bile bizi birleştiremeyecek kadar birbirimizden uzaklaşmış oluruz.