Eşitlik ilkesinin temeli “insan onuru” kavramına dayanır. Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenmiş yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere devletin tümüne hâkim olan ilkelerin en başındadır… Bununla birlikte, eşitlik ilkesi birçok medeni ülkeyi ayakta tutan temellerin ana dayanağıdır. Kısacası Evrensel bir ilkedir. Anayasamızın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” denir. Yani tartışmaya açık bir konu değildir bu… CHPli Belediyelere yapılan operasyonlarda acaba “Vur abalıya” mı uygulanıyor?
İşte geçtiğimiz gün İzmir’de başlatılan operasyonlarda CHP il Başkanı’nın Büyükşehir Bürokratlarının ve Eski Büyükşehir Belediye Başkanı’nın gözaltına alınması, aynı İstanbul operasyonunda olduğu gibi siyasi olarak algılanıyor… Sosyal Medya’dan yayınlanan tepkilere bakınca bu anlaşılıyor! Mesela deniyor ki; “Neden Ankara Büyükşehir eski Belediye Başkanı hakkında soruşturma hiç yapılmıyor, bir çok şaibeli işleri olduğu iddia edildiği halde?” Bu sorunun haksız olduğunu kimse söyleyemez. Eşitsiz davranışları halka anlatamazsınız… Haklı da olsanız, inandırıcı olamazsınız.
Türkiye’nin yeni gündemi, İzmir operasyonları… Tunç Soyer’in bir çok bürokratın ve CHP İl Başkanı’nın gözaltına alınması… Tepkiler büyük! Ancaaak; AK Partili belediyelere operasyon yapılmıyor olması gerçek ise; bu CHPli belediyelere yolsuzluk yapma hakkını vermez! Sen doğru olacaksın. Elini sağlam tutacaksın! Partinin içindeki kanser hücrelerini temizleyeceksin… Neden? Çünkü sen Türkiye’yi yönetmek gibi bir misyonu üstlendiğini deklare ediyorsun. Kurultaylarını doğru yapacaksın.
Ben AK Parti’nin “Sert” tutumlarını asla benimsemedim. Özellikle gazetecilerin, öğrencilerin, vatandaşların tutuklanmalarını asla kabul etmiyorum. AK Partiye bir tane oyum nasip olmamıştır. Üç yıla yakın bir zaman İzmir Gazeteciler Cemiyeti’n gazetesi 9 Eylül’de “Başyazarlık” yaptım. Haftanın 7 günü yazdım. Tayyip Erdoğan’ı ağır şekilde eleştiren yüzlerce makale kaleme aldım. Bu arada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu da çok eleştirdim. Yazdığım yazılardan dolayı, sadece Kemal Kılıçdaroğlu benim tutuklanmamı gerektirecek suç isnatlarıyla savcılığa şikayette bulundu. “Halkı kin ve nefrete tahrik” Erdoğan ise, yazdığım eleştirilere, kendi bakış açısından açıklamalar göndermekle yetindi.
Bakınız; Buğra Gökçe’nin İzmir’deki şaibeli bir çok işi ile ilgili yazdığım uyarı yazıları vardı. Bir çok gazeteci de yazmıştı. Mobese kameralarındaki gariplikleri, ihale şaibelerini, yaptırdığı lüks evdeki imar kaçaklarını ve evini yaptırış aşamasındaki gariplikleri… Falan filan. Sonra da İzmir’e belediye başkan adayı olmak istemesini, en ağır şekilde eleştirdim. O da bana 200 bin lira tazminat davası açtı… Beni savcılığa şikayet etti… Ben onun Belediye başkanlığını engellemişim! Kişilik haklarını çiğnemişim. Eğer öyle oldu ise; İzmir ve CHP bana çok şey borçlu…
Geçtiğimiz gün operasyon yapılan İzmir Büyükşehir Belediyesinin o dönem başkanı Tunç Soyer’i gazeteci arkadaşım Ender Coşkun ile birlikte Buğra Gökçe’nin şaibeli işleri nedeniyle uyarmış, kendisine bir ihalede kullanılan sahte belgeleri de vermiştik! Bir kulağından girdi, ötekinden çıktı. Ve o gün “Bak başkan, sayıştay bunları incelediğinde başına dert alacaksın” demiştik.
Burada bir başka önemli konu ortaya çıkıyor aslında… CHP neden Tunç Soyer’i aday yapmıştı? Seferihisar’da kendisine ait devlet arazisindeki otelin devri, mazot yolsuzluğu ve bir dolu şaibeli işleri ortaya çıkan, yurt dışı gezilerinde eşeğin gözüne su kaçıran, eşi ile birlikte bir dolu garip işlere girip çıkan bu arkadaşın CHP tarafından aday gösterilmesi sizce normal miydi?
Gelin bir başka perspektiften bakalım Tunç Soyer’e… Bu arkadaş CHPli mi? “Evet CHPli” diyenlere sesleniyorum. Madem CHPli, aday yapılmadığını anladığında halefi olacak Cemil Tugay’ı zor durumda bırakmak için seçimlere 3-5 gün kala niçin 5 bin kişiyi astronomik maaşlarla işe aldı? İzmir’i niçin zora soktu, belediyeyi işçi paralarını ödeyemez hale getirdi? İzmir Belediyesi’nde 10 binin üzerinde fazla işçi var!
Haydi bunu da geçelim… Bu arkadaş, Seferihisar Belediyesi’ni CHPli aday kazanmasın diye, eşi, basın işlerine bakan Kıvanç Ege, şoförü ve en yakın arkadaşı (Belediye şirketlerinde yönetim kurulu üyelikleri de var) Hüseyin Sezer ve eşi Nilüfer Hanım ile birlikte kampanyalar düzenlemedi mi? AK Partili Hamit Nişancı’ya başkanı olduğu belediyenin imkanlarını açmadı mı? Hamit Nişancı’nın konuşma yapacağı salonu basın işlerine bakan Kıvanç Ege hazırlarken fotoğraflanmadı mı? Evet… Evet! Peki bu nasıl bir CHPli?
Özgür Özel’in ve ekibinin kıyı kentlerindeki belediye başkan adaylarını seçmek konusundaki eziyetlerini hatırlayın… Adaylar bir Ekrem İmamoğlu’na İstanbul’a, bir Ankara’ya Özgür Özel’e koşturmuşlardı… Kıyı ilçelerindeki belediye başkanlarına bakın. İçinize siniyor mu? Mesela, ortada bir seçim yok iken, Ekrem İmamoğlu için ön seçim yapmak çok mu gerekliydi?
Sevgili okuyucu; CHP’yi Atatürk’ün kurduğu raylardan çıkardılar. Türkiye çok partili hayata geçtiği 1946 yılından bu yana böyle bir ortam görmedi, yaşamadı… Sen Türkiye’yi yönetmek gibi bir misyonu kabullendiğini deklare ediyorsun, yargının siyasallaştığı iddiasıyla meydanlara çıkıyorsun… Senin kurultaylarının bile hileli olduğu savıyla davalar açılıyor! Yok! Bu kabul edilir olamaz!
Adalet konusunda biz de muzdaribiz… AK Partili işadamlarının yolsuzluklarını yazdığımız için kumpaslara uğradık. Hukuki skandallara çarptık. Tek başımıza mücadele verdik ve veriyoruz hala… Gazeteciler cemiyetimiz dahil, kimse bize destek olmadı… Hep yalnız kaldık. CHP’nin feryadı, sadece kendilerine dokunulduğu zaman mı yükselecek? Oysa, misyonu büyük bir partinin, içinde hiç bir şaibe olmamalıydı… Ne kadar aranırsa aransın, şaibe bulunamamalıydı… Bunun da yolu, parti içi demokrasinin var olmasıyla mümkün. Daha ne diyeyim?