Toplumsal ve iktisadi barışın sağlanabilmesi için bir tek yol var: Üreten
bir ülke olmak. Üretimi desteklemek ise yerli malı yani “Türk Malı”
kullanmakla mümkün. Konunun öneminin anlaşılabilmesi için “Amerikan
Malı Satın Al” Organizasyonu Başkanı William J. Lynott’un, günümüzden
yaklaşık on beş yıl önce yaptığı açıklamaları hatırlatmak istiyorum.
Amerikan Enternasyonal Politikasını tanıyabilmek için bu tarz stratejik
söylemler iyi analiz edilmeli ve gereken dersler çıkarılmalı diye
düşünüyorum.
W.J. Lynott bakınız ne demiş:
“Bugünlerde ‘Amerikan Malı Satın Al’ kampanyası ile ilgili öne sürülen
görüşleri iki kategoride değerlendirebiliriz: Kesinlikle haklı ve doğru
düşünen insanlar ki bunlar Amerikan bayrağını dalgalandıranlar yabancı
mallarının alımının hiçbir şekilde vatanseverce olmadığını
düşünmektedirler. Öte yandan bu kişilerin aksine düşünenler, kimsenin
kendi paralarını nasıl harcamaları gerektiğini söyleyemeyeceğini,
Amerika’nın özgür bir ülke olduğunu, ne isterlerse onu satın
alabileceklerini ve aldıkları şeylerin nereden geldiğinin önemli olmadığını
savunurlar.
Bu ikinci düşünce anlayışı Amerika için çok büyük tehlikelidir. Çünkü bu
düşüncenin sonunda meydana gelen olaylar, ülkemizin üretim, vergi ve
hizmet dönüşümünün sağlıklı işlemesine engel olmaktadır. Durumun
kritikliği yeterince anlaşılmalıdır.
Çocuklarımızın ve çocuklarımızın çocuklarının ve bizler gibi üst
standartlarda yaşayabilmeleri, bizim şu anda alacağımız ve
uygulayacağımız kararlara bağlıdır. Öncelikle ele almamız gereken konu,
işin ekonomik yönü. Başlattığımız öyle bir savaş var ki, bu savaş
dengeler savaşı ya da duyguların savaşı değil. Biz bu savaşı tamamen
‘duyarsızlara’ karşı başlattık. Ekonomik savaş, nihayetinde bir kazananın
birde kaybedenin olduğu bir savaştır. Bu savaşı kaybeden taraf birçok
Amerikan vatandaşının tahmin edemeyeceği kadar kötü bir durumda
olacaktır.
Gelin şimdi de şu iki can alıcı konuyu ele alalım:
TREND (Eğilim): Diğer ülkelerden aldığımız kaliteli ürünler ile bizim diğer
ülkelere sattığımız kaliteli ürünler arasındaki değer, bizim trendimizi
belirler. Ancak trendin, ne olduğundan çok, ne işe yaradığını bilmek çok
daha önemli. Ürettiğimiz ürünlerin kendi ülkemiz içerisinde satış
grafiklerini artırmak ve sonucunda bu ürünleri markalaştırarak dış
ülkelere satmak, Amerika’nın sağlıklı ekonomik döngüsünü sağlamamız
için en temel koşuldur. Şayet bu koşulu yerine getiremezsek -ki bu oran
100 milyar dolar gibi çok büyük bir rakam demektir- kaybımız inanılmaz
ölçüde olur. Bu da milyonlarca Amerikalının işlerini ellerinden almak tüm
askeri ve sivil yatırımları baltalamak, yani Amerika’nın çöküşünü
hazırlamak demektir.
Bu durumun başlangıçtaki kötü örneklerini günümüzde yaşamaktayız.
‘Düşüştekiler’ sayfalarına baktığımızda General Motors, General Electric,
IBM gibi birçok Amerikan devini görebiliriz. Onlar sonsuza kadar düşebilir
ve bizlerin etrafındaki bir şeylerde buna paralel olarak değişebilir.
İkinci olarak ele almamız gereken konu:
ÜRETİM:
500 yıllık tarih gösteriyor ki, dünyanın ekonomik konumunun
şekillenmesini sağlayan en önemli etken, ülkelerin üretim gücüdür.
İspanya bu önemli dersi yıllar önce öğrenmiştir. 18. Yüzyılın başlarında
İngiltere gizliden gizliye üretim gücünü artırmış ve dış satımı ile İspanya
dahil tüm dünya ülkelerinin önünde önemli bir güç olmayı başarmıştır. Bu
güç İngiltere’ye diğer ülkeleri kontrol edebilme gücünü de getirmiştir. 19.
Yüzyılın sonlarında ABD, zengin doğa kaynaklarının da yardımıyla
İngiltere’nin ekonomik egemenliğine son vermiş ve dünyanın en büyük
ekonomik gücü haline gelmiştir.
Peki, dünden bugüne ne değişti?
200 senedir tüm hükümetler Amerika piyasasını farklı ülkelerin
üreticilerine açmıştır.
Tarih bize açıkça gösteriyor ki hiçbir dönemde bunun bir faydası
olmamıştır.
Hatta pek çok yabancı kuruluş uygulanan bu politikadan güç alarak
mevcut pazarımızın belli bölümlerini ele geçirmeyi başlamışlardır. Bu
yanlış ne yazık ki devam etmektedir ve sonucunda; elektrik, otomobil,
makine malzemeleri gibi pek çok kritik üretim alanlarındaki gücümüzü
yabancı devletlere kaptırmamıza neden olmuştur.
Çok sayıda ABD vatandaşı, Amerikan mallarının yeterli kalitede
olmadığını düşünmekte. Bu düşünce kesinlikle ve kesinlikle yanlıştır.
Aksine ürettiğimiz tüm ürünler en iyi fiyatla satılan, dünyanın en kaliteli
ürünleridir.
Bu konuda unutulmaması gereken bir diğer kritik nokta ise; satın alınan
her Amerikan malı okul, yol, köprü, polis ve yangın istasyonları, sosyal
hak ve güvenli demek. Amerikalılar, Amerikan malı satın alırken aslında
iş olanakları da satın almış oluyorlar. Ulusal sağlığımızın bozulmaması
ve modern ekonominin çöküşünün önlenmesi bu konu da gösterilecek
duyarlılığa bağlı.
Fakat son dönemde Amerika çalışmaktan vazgeçmeye başladı. Hızla
hiçbir şey satamayan ülke konumuna geliyoruz.
Yakında satın alabilmek için satabileceğimiz tek şey topraklarımız
olacaktır.
Amerika halkı bilinçlendirilmeli ve hataları düzeltmeye bir yerlerden
başlanmalı. Aksi halde bu gerileme korkunç sonuçları beraberinde
getirecek. Tek yol, üretimlerimizde yüksek kaliteyi aramak ve her
ürettiğimiz malın üzerine ‘Made in USA’ yani “Amerika’da Üretilmiştir”
etiketi yapıştırmaktır.
‘Amerikan Malı Satın Al’ organizasyonu; gönüllülük esasına bağlı
girişimci, sivil bir toplum örgütüdür. Gönüllülerimiz halkımızı bu konuda
eğitebilmek için çalışıyorlar. Yazılı ve görsel basındaki reklamlarla,
televizyon programları ile bu misyonu güçlendirmeyi hedefliyoruz.”