Türkiye İşçi Partisi (TİP) Antalya’da 16 kişi partisinden istifa ettikten sonra ortak açıklamada bulundu. Açıklamada; TİP’i gericilik, düzen siyaseti, ahbap- çavuş ilişkileri, biatçılık, adam kayırma suçlamaları yapıldığı ve partinin sosyalistten uzaklaştığının altı çizildi.
TİP Antalya İl Yönetim Kurulu Üyesi Metin Cabadağ, Avukat Özüm Hancı, Avukat Ezgi Altınkurt Sağlık, Avukat Ali Şimşek, Avukat Berkay Aksu, Avukat Özgen Kahyaoğlu, Avukat Ülkü Karataş, Avukat Saadet Öztürk, Avukat İsmet Hancı, Avukat Engin Akbaba, Avukat Salim Aykut, Avukat Caner Oğuz, Cuma Kızıltaş, Ali Karakoç, Çağrı Sert ve Onur Kahyaoğlu’ndan oluşan ortak açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“ELİMİZDEN GELENİ YAPTIK AMA…”
“Aşağıda isimleri belirtilen kişiler olarak 14 ve 28 Mayıs seçimlerine giden süreçte gerek seçim hukuku gerek sahada seçim çalışmaları bakımından elimizden geleni yaptık. Seçim hukuku ve seçim güvenliği konusunda kendi kişisel ve dar imkânlarımızla çalışmalar yaparak hukuksuzluklara meydan vermemenin arka planını tesis etmeye gayret ettik. Çalışma alanları birbirinden farklı emekçiler olarak herkes gibi biz de çabamızı bu yönde samimiyetle ortaya koyduk. Bu birleşik emek, zeminini içerisinde kafa ve kol emekçilerinin bir arada olduğu geniş bir yelpazede buluyor ve içimizdeki “umut” bizler için temel bir harç görevi görüyordu. Kitleselleşme rüzgârının getirdiği sorumluluk ve tarihî olanaklar, bu konuda sorumlu ve kişiler üstü davranmayı gerekli kılıyordu. Ülke tarihinin en gerici siyasi bloğu olan Cumhur İttifakı’na kaybettirilmesi, ve aynı zamanda halkın da AKP’nin uzantısı niteliğinde adaylara mecbur kalmaması için Türkiye İşçi Partisi’nin laiklik, demokrasi ve sosyalizm söylemini büyütmeye çalıştık. Bunun paraleli olarak yukarıda saydığımız nitelikleri kapsayan bir parti içi işleyiş, ilke ve demokrasi doğal beklentimizdi. Ancak ortada olan yapı siyasi iktidarın yarattığı yönetim biçiminin yerel bir versiyonundan başka bir şey değildi. Karşılaştığımız durum ahbap-çavuş ilişkisiyle yönetilen, eleştirel düşünceye sahip partililerin mobbinge maruz kaldığı ve sorgusuz sualsiz partiden uzaklaştırıldığı, tepeden kurgulanmış/hazırlanmış delege listeleri dışındaki adayların itibarsızlaştırıldığı ve baskılandığı, parti üst kademe üyeleri hakkında disiplin şikâyetlerinin örtbas edildiği, imtiyaz sahibi yöneticiler Parti Tüzüğü ve disiplin süreçlerinden muaf tutulurken, eleştirel tavır alan üyelerin düzmece ve gülünç soruşturmalarla pasivize edildiği bir yapıdan başka bir şey değildi. Halkın alternatif kara düzenlere değil, umut dolu aydınlık bir mücadele hattına ihtiyacı olduğunun bilincindeyiz. Umudumuzu yitirdiğimiz bu süreçte yönetimi kaybetme korkusuyla üyelerini kongrelerine davet etmekten bile imtina eden, seçimlerde ‘İddialıyız’ dedikleri merkez ilçelerde düzen siyasetine özgü yöntemlerle 30 kişinin birbirini seçip dağıldığı kongreler düzenleyen, kendi üyelerinden güç değil tedirginlik duyan, üyeler önünde yüzleşme ve açık tartışmaya yeterliliği olmayan, her şeyi arka planda halletmeye meyilli bir anlayışla mücadele etmek zorunda kaldık. Kendisine ‘karşı liste’ çıkaracağı kuruntusuna kapıldığı için, parti emekçisi bir yoldaşımıza hakaret ve tehdit içerikli sözlü saldırıda bulunan, bu ortaya çıktığında kontrollü üye davetiyle topladığı yandaşlarına Kongre’de kendisini dakikalarca alkışlatan ve hakkında Merkez Disiplin Kurulu’na yapılan şikâyete rağmen hakkında tek bir disiplin soruşturması bile açılmayan, sosyal medya üzerinden hakaret dili kullanan bir Merkez Yürütme Kurulu üyesi ve onun Genel Merkez’deki imtiyazlarıyla mücadele etmek zorunda kaldık. Sadece eleştirel düşünceleri dinlediği için Antalya önceki dönem il başkanının sessiz sedasız görevinden fiilen el çektirilmesine şahit olduk. Tüm bunları partinin olağan işleyişi haline getiren kişiler şimdi ortalıkta ‘demokrasi havarisi’ olarak ‘Seçeneksiz değilsiniz’ söylemiyle dolaşıyor. Susmayacak, bu suça ortak olmayacağız!
“PARTİ İÇİNDE DÜZELEBİLİR BİR ŞEY KALMADI”
Yukarıda saydığımız aksaklıkların partinin emeğe ve tarihine bakış açısını, örgütsel anlayışını ortaya koyan yaygın belirtiler olmasına rağmen parti içinde düzeltici mekanizmaların diriltilmesi için geri durmadık. Bu metin aylara yayılan bir mücadelenin sadece yüzeysel bir vurgusunu içermektedir. Ancak gelinen bu noktada parti içinde düzeltilebilir bir şey kalmadığı kanaatindeyiz. Görünen ile gerçek arasındaki açının bu kadar açıldığı bir zeminin, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine elverişliliğini çok öncesinden yitirdiği açıktır. Bizleri zamanında Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmaya iten değer yargıları ve politik tutum artık orayı terk etmeyi gerekli kılmaktadır. Bizler Türkiye İşçi Partisi’ne tek adamlığın, kayırmacılığın ve adaletsizliğin çeşitli versiyonlarını deneyimlemek için katılmadık. Türkiye İşçi Partisi sosyalist bir parti olma niteliğini adım adım yitirmiş ve bu durum hataen değil, yönetici kadroların kontrolünde gerçekleşmiştir. Sosyalizm ve popülizm, demokrasi ve baskı, imtiyaz ile eşitlik, gerçeklik ile algı arasındaki keskin ayrım bizleri bir tercihte bulunmaya zorlamaktadır. Dolayısıyla gericiliğe karşı verdiğimiz mücadeleyi, gericiliğe özenenlerden de esirgeme düşüncesinde değiliz. Bizler, sosyalist mücadelenin birbirine parti kademeleri hediye eden ve parti hukukunu birbirleri açısından askıya alabilen bir zihniyetin elinde inşa edilebileceğine inanmıyoruz.
“KULAK TIKAYANLAR DA SORUMLUDURLAR”
Siyasi iktidarın yönetim anlayışından devralınan bir örgütsel işleyiş ve mantık ile politik mücadele vermek olanağı bulunmamaktadır. Tam da bu sebeple kendimizi ayrıştığımız noktadan tanımlıyoruz. Bizler için ister tek bir siyasi parti ister tüm ülke için kurgulanmış olsun, oligarşik ve tekçi anlayışın kaynağı aynıdır: Kapitalizm. Üstte emanet duran bu işleyişten en büyük zararı halkın gördüğü aşikârdır. Meydana gelen tablonun siyasî ve vicdanî sorumluluğu, kitleselleşmenin getirdiği tarihsel olanakları yöneticilerin dar çıkar ve kaygıları içinde eriten, ‘eylemde birlik’ ilkesini zedeleyici biçimde partinin Kongre kararlarını bertaraf ederek partiyi üyelerinden korumayı kendine vazife edinenlerin boynunadır. Bu durumu yaratanlar kadar bu işleyişi -tüm rapor ve şikâyetlere rağmen- makbul bulup kulak tıkayanlar da aynı ölçüde sorumludurlar! Bu kişilerin sorumlulukları bize karşı değil, tarihe ve halka karşıdır. Demokratik merkeziyetçilik ilkesini tekçilik lehine askıya alanlar umarız bunun iç vicdanî muhasebesini sağlıklı biçimde yapabilirler. Kısaca, kamuoyunun istifalardan sonra cevabını aradığı sorunun en genel yanıtları bunlardır. Türkiye İşçi Partisi Antalya İl Örgütü’nde meydana gelen istifa dalgasını birbirinden bağımsız olarak vefakat aynı işleyişten farklı biçimlerde olumsuz etkilenen üyelerin meşru bireysel tepkileri olarak değerlendiriyoruz. Demokrasi, sosyalizm ve adalet mücadelesi ancak bu değerleri samimiyetle kabul edenler ve kendi içinde bunu sarsılmaz ilkelerle tesis edebilmiş olanlar tarafından verilebilir. Bizler, bir kısmı parti avukatları olan üyeler ile aynı sürece maruz kalarak daha öncesinde istifa eden üyeler olarak gerekçelerimizi halkla ve demokratik kamuoyuyla paylaşarak Türkiye İşçi Partisi’yle yollarımızı ayırdığımızı bildiriyoruz. Bu bir bitiş değil, aydınlık dolu yeni bir başlangıcın ilk adımıdır. Halkımızın ve kamuoyunun takdirlerine sunarız.”